MS 17’de yaşanan depremde hasar gördüğü bilinen Manisa Kalesi geçen binlerce yıla dayanamadı. 17. yüzyılda terk edilmeye başlayan ihtişamlı kaleden geriye kalan kalıntılar ise tarihin en büyük tanıkları olarak şehri gözlemeye devam ediyor. Spil Dağı’nın kuzey yamacında kalıntıları görülen Manisa Kalesi, “İç Kale” ve “Dış Kale” olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Helenistik dönemde kentin Akropolü olan Sipylos Dağı üzerinde bir kale bulunduğu, kalenin ne zaman ve kimler tarafından yapılmış olduğu bilinmese de Magnesia Kenti’nin bir sur ile çevrildiği bilinmektedir. M.S. 17 depreminde kalenin de yıkıma uğradığı sanılmaktadır. Bizans döneminde iç kalenin önemli derecede yenilendiği, dış surla çevrildiği anlaşılmaktadır. Arap akınlarına surlar sayesinde göğüs gerildiği belirtilmektedir. İç kale İmparator III. Joannes Dukas Vatatzer devrinde, 1222 yılında yapılmıştır. 14. yüzyılın başlarında surlar takviye edilmiştir. Daha sonraları Saruhanoğulları kaleyi onarıp kullanmışlardır. Dış kalenin içinde kalıntıları bulunan Hacet Mescidi Saruhan Bey tarafından yapılmıştır. Manisa Kalesi’nin Osmanlılar Dönemi’nde de onarımdan geçirildiği anlaşılmaktadır. 15. yüzyılda surlar çok fazla tahrip olduğundan önemi kalmamış, yerleşme sur dışına çıkmış, kent dini yapılar çevresinde yayılmaya başlamıştır. 1654’te Katip Çelebi, dış surların harap olduğunu belirtmiştir.
“Ayakta kalan kısımları koruma altına alınabilir”
Kalenin tarihi ve günümüze kadar gelen süreci anlatan Arkeolog ve Gazeteci Sadık Cangel, özellikle kalenin ayakta kalan kısımlarının koruma altına alınması gerektiğini vurguladı. Cangel, “Manisa Kalesi’nin Helenistik dönemde yapıldığı biliniyor. MS 17’de büyük bir depremden sonra hasar görmüş. Yaklaşık 2 bin yıl öncesine kadar tarihi dayanıyor. Tam olarak kimler tarafından yapıldığı henüz bilinmiyor. Bizans döneminde yeniden onarılmış ve özellikle surları güçlendirilmiş. Bu kale Arap akınlarına karşı kullanılmış. Saruhanoğulları Beyliği’nin döneminde ise kale tekrar bir onarımdan geçiyor. Üzerine bir de Hacet Mescidi gibi yeni yapılar ekleniyor. Manisa, beyliğin merkezi olduktan sonra şehir büyüdükçe kaleden aşağıya doğru yerleşim alanı genişliyor. 1600 yıllarda Osmanlı arşivlerinden de öğrendiğimiz kadarıyla kale önemini yitirdikten sonra harabeye dönüyor. 17. yüzyılda ise artık tamamen terk edilmiş durumda olduğunu biliyoruz. Avrupalı seyyahların gravürlerinde de kalenin yıkık olduğu görünüyor. Günümüzde kaleden çok az bir parça ayakta kalabilmiş durumda. Birkaç sur parçası, duvarlar bulunuyor. Burayı restorasyondan geçirmek çok maliyet gerektirir ama en azından ayakta kalan kısımları koruma altına alınabilir. Çünkü şu anda resmen mezbelelik bir durumda. Kale surlarının etrafına baktığınızda günübirlik gelen insanların, kendini bilmez bazı vatandaşların ateş yaktığı, yiyip içtiklerinin artıklarını etrafa bıraktığı görülüyor. Bu da tabi her geçen gün tahribata yol açıyor. Her şeyden önce bununla ilgili bir önlem alınması gerekiyor. Nasıl 2 bin yıldan bu yana bu kalenin surları ayakta kalabildiyse bizden sonraki nesillere de burayı gösterebilmemiz lazım” dedi.
Önder Aydın – Sadık Cangel – Aykut Yeniçağ